10 Ocak 2008

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE TÜRKİYEYE ETKİLERİ


İklim değişikliği konusunun son yıllarda gerek dünyada gerekse ülkemizde sıklıkla gündeme gelmesinin önemli sebepleri arasında,bu değişikliklerin artık insan ömrü içerisinde de gözlenebilir hale gelmesi, özellikle uydular vasıtasıyla son derece detaylı bilgi ve görüntülerin alınabilmesi, iletişim imkanları ile bilgi paylaşımının artmasıdır.Son zamanlarda gerek yazılı gerekse görüntülü medyada; Küresel Isınma,Kyoto Protokolü, Dünya Meteoroloji Örgütü, Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli gibi birçok konu veya kavram her gün karşımıza çıkmaktadır. Konunun anlaşılmasına yardımcı olması amacıyla bize en çok lazım olan iki kavramı açıklayarak başlamak istiyorum yazıma. Bunlar hemen hemen her gün duyduğumuz ama çoğu zaman karıştırdığımız iki kavram, “hava” ve “iklim” dir.

Hava ;yeryüzünün herhangi bir yerindeki ve herhangi bir andaki atmosferik olayların tümüdür. Hava olayları herhangi bir yer ve zamanda mevsimden-mevsime, günden-güne, saatten-saate değişip kısa sürede çeşitli görünüşler alabilmektedir. Rüzgar, nem, yağış, sıcaklık, basınç, bulutluluk hava olaylarını meydana getiren unsurlardır.Pencereden baktığımız zaman dışarıda gördüğümüz yağmur,kar,sis veya o an hissettiğimiz sıcaklık ”hava durumu” ile ilgilidir. Hava olaylarının tamamı“Atmosfer” dediğimiz hava kürenin en alt tabakası olan ve nefes alıp verdiğimiz,içerisinde yaşadığımız,ozon,oksijen,su buharı,CO2 ve az miktarda asal gazlardan oluşan“Troposfer” içerisinde cereyan eder. Troposferin ortalama kalınlığı 10 Km civarındadır.

İklim ise bir bölgede uzun yıllar içerisinde hava durumunda meydana gelen değişikliklerin genel bir ortalamasıdır.Burada bahsedilen uzun süre 30-40 yıldan az olmayan bir süredir.Normal şartlar altında iklimde meydana gelen değişikliklerin insan ömrü içerisinde hissedilmesi mümkün değildir. Ancak özellikle sanayi devriminden itibaren “fosil yakıtlar” ın (kömür,petrol ürünleri ) kullanımında giderek hızlanan bir artış olması iklimde meydana gelen ve tamamen doğal seyri içerisinde cereyan eden değişimleri hızlandırmıştır. Aşağıdaki şekil güneş ışınlarının dünyamızı nasıl ısıttığının izahı için çizilmiştir.


Şekilde de görüldüğü gibi,güneşten gelen kısa dalgalı ışınlar(radyasyon) ın bir kısmı yeryüzüne çarptıktan sonra yansıyarak uzaya geri döner. Bir kısmı karalar veya denizler tarafından emilir ve bu emilme nedeniyle ısınma oluşur. ısınan yeryüzünden atmosfere yansıyan uzun dalgalı(ışınların) radyasyonun bir bölümü “Sera gazları” dediğimiz ve atmosferde doğal olarak bulunan su buharı başta olmak üzere karbondioksit, metan, diazot monoksit, ozon ve benzeri gazlar tarafından tutulur ve içinde yaşadığımız,nefes alıp verdiğimiz havanın belli bir sıcaklıkta olması sağlanmış olur.Yerden yayılan bu uzun dalgalı radyasyonun sera gazları tarafından tutulmaması halinde hava sıcaklığı ortalamasının mevcut ortalamaların 30 derece altında olacağı(-30) değerlendirilmektedir.Bütün bu atmosferik hadiseler yüzbinlerce yıldır normal sınırlar içerisinde doğal olarak seyrederken,özellikle 19 uncu yüzyıldan itibaren insan kaynaklı olarak miktarı artan bu gazlar yeryüzü sıcaklığında belirli bir artışa neden olmaya başlamışlardır.Bir örnek olması açısından, Sera gazı olarak ifade ettiğimiz gazlar arasıda bulunan ve insan kaynaklı olarak atmosfere salınan kloroflorokarbon(CFC’s) gazlarının ısıyı tutma özelliği doğal olarak bulunan CO2’ e göre 15 000 kez daha yüksektir.Buraya kadar ifade edilen hususları bir cümle ile özetlemek gerekirse; uzun vadede doğal olarak değişen iklimin,insan kaynaklı nedenlere bağlı olarak daha kısa dönemlerde değişmeye başladığı tespitini yapabiliriz.




İklim Değişiklikleri ve Sonuçları

Jeoloji ve Klimatoloji(iklim bilgisi) ilimlerinin araştırmalarına göre dünyamız kendi ömrü içerisinde “buzul dönemleri” ve “buzul arası dönemler “ olarak adlandırılan iklim dönemleri yaşamıştır. Buzulların çokça yaygın hale geldiği soğuk dönemler olduğu gibi daha sıcak dönemler de olmuştur. Halen içerisinde bulunduğumuz dönem 120 000 yıl önce meydana gelen “buzul “ dönemini takip eden buzul sonrası bir dönemdir. Başka bir ifade ile dünyanın ikliminde genel olarak değişim zaten devam etmektedir. Tartışmaya konu olan iklim değişikliği ise Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nde (İDÇS), “Karşılaştırılabilir bir zaman periyodunda gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan etkinlikleri sonucunda iklimde oluşan bir değişiklik” biçiminde tanımlanmaktadır.



Bilindiği gibi,dünyada tek bir iklim hüküm sürmemekte,çok sayıda büyük(Makro klima) ve küçük(mikro klima) iklim bölgeleri bulunmaktadır..Bu bölgelerin oluşumunda birçok faktör(enlem,denizden yükseklik,denizlere olan uzaklık alçak ve yüksek basınç merkezleri, okyanuslardaki sıcak ve soğuk akıntılar,vb) etkili olmaktadır.Türkiye dünya üzerindeki konumu itibariyle (36 ve 42 Kuzey paralelleri arasında) “ ılıman iklim kuşağı” içerisinde yer almakla birlikte,topografik yapısı,dağların uzanışı,batıdan doğuya doğru yükselen coğrafi yapısı nedeniyle birçok “mikro klima” alanlarına da sahiptir.





Okyanus akıntıları (Kırmızı: Sıcak, Mavi: Soğuk)


Küresel ısınmaya bağlı olarak, dünyanın tamamında olduğu gibi, bizim içerisinde bulunduğumuz iklim kuşağında da bazı değişikliklerin olmaya başladığı ve mevcut şartlarda bir düzelme olmazsa değişikliklerin hızlanarak devam edeceği değerlendirilmektedir. Mevcut bilgileri veri olarak kullanarak gelecekte iklimin nasıl olabileceği yönündeki çalışmalara “İklim Modellemeleri “denilmektedir. Bu modellemelere göre önümüzdeki 50 veya 100 yıllık dönemde dünyada ve özellikle ülkemizin içerisinde bulunduğu orta kuşak ülkelerinde nelerin olabileceği ve alınabilecek önlemlerin neler olduğu hususu üzerinde biraz durmak gerekmektedir. Gelecekle ilgili ifade edilecek değişiklikler şu ana kadar olan değişimlerden yararlanılarak,yapılan tahminler ve bilgisayarların da yardımıyla geliştirilen “modellemeler” olup ”kesin” olarak nelerin olacağını bu günden tam olarak bilmek mümkün değildir.


İklim Değişikliğinin Türkiye Üzerindeki Muhtemel Etkileri


Gelecek 100 yıl içinde dünyamızda meydana gelebilecek 1 ila 3,5 C ‘lik ortalama ısınmanın, orta enlemlerdeki iklim şartlarının ~150-550 km yukarı enlemlere doğru hareket etmesine neden olacağı değerlendirilmektedir.Aralık 2007 ayı başında Endonezya'nın Bali Adası'nda yaklaşık 10 bin bilim adamının katıldığı 11 günlük dünyanın en büyük çevre zirvesi sürerken, Washington'daki Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosfer Yönetimi (NOAA), küresel ısınma sonucu Ekvator kuşağının son 25 yılda güney ve kuzeye doğru 260'ar kilometre genişlediği uyarısında bulundu. Bu durum ılıman iklim kuşağının giddikçe “tropikal” kuşağa benzer şartlar taşıyacağı daha yakın bir örnekle Adana veya Mersin deki sıcaklık şartlarının İç Anadolu’da görülebileceği anlamına gelmektedir. Bu değişimin ilk ve en önemli sonuçlarının ise ormanlar üzerinde görülmesi beklenmektedir.


Ormanlar değişen şartlara çok yavaş uyum sağladığı için, deneyler ve modeller ortalama sıcaklıktaki 1 C yükselmenin ormanların kompozisyonunu ve fonksiyonunu önemli ölçüde etkileyebileceğini göstermektedir. Ormanların iklim sistemindeki en önemli rolü karbon deposu olmalarıdır. Bitkiler tüm karbon kaynağının %80 ‘ini ihtiva eder, toprakta ise %40 karbon bulunur. Ormanlar yerel, bölgesel ve kıtasal bazda iklimden çok çabuk etkilenir.


Dağlık bölgeler insan aktivitelerinin oluşturduğu bozulmanın etkisi altında kalacaktır. Bu değişimden, dağlardaki buzullar ve kar örtüsünün azalmasından dolayı hidrolojik sistemler ve toprak erozyonunun çok etkileneceğini göstermektedir. Ekosistemler(canlı ve cansız çevrenin tamamı) ve türler tepelere doğru yer değiştirmeye zorlanacak. Tarım, turizm, kerestecilik ve diğer ekonomik aktiviteler bu durumdan olumsuz etkilenecek, ülkemizde ve gelişmekte olan birçok ülkede tarım ve ormancılıkla geçinen halkın beslenme ve yakıt kaynaklarında azalmalar olacaktır.


Ormanların ve denizlerin CO2 tutma ve salma kapasitelerindeki değişiklikler, doğal hazne ve yutakların (ormanlar doğal CO2 yutma alanlarıdır) zayıflamasına neden olabilir;


Mevsimlik kar ve kalıcı kar-buz örtüsünün kapladığı alan ve karla örtülü devrenin uzunluğu azalabilir; ani kar erimeleri sonucu sel ve kar çığları artabilir;


Sıcak ve kurak devrenin uzunluğundaki ve şiddetindeki artışa bağlı olarak, orman yangınlarının şiddeti, etki alanı ve süresi artabilir;


Geçtiğimiz 100 yılda deniz seviyesi ortalama 10-25 cm yükselmiştir. Bu olayın 1860 yılından beri aşağı atmosfer(Troposfer) ortalama sıcaklığının 0.3-0.6 C yükselmesi ile çok yakın ilişkisi vardır. Modeller deniz seviyesinin 2100 yılına kadar 15-95 cm yükseleceğini göstermektedir. Beklenen bu yükselme geçmiş 100 yılda meydana gelenden 2-5 kat daha kısa zamanda oluşabilecektir. Ayrıca deniz seviyesindeki değişimin büyüklüğü ve oranı bölgeden bölgeye değişim gösterecektir.


Beslenme ve kıyı erozyonu kötüleşecek. Tatlı su kaynaklarının kalitesinde tuzlu su karışımı nedeniyle azalma olacaktır. Deniz seviyesinin yükselmesi ekonomik sektörlere zarar verecektir. Beslenme ile ilgili olarak kıyı bölgelerindeki balıkçılık ve tarım üretimi özellikle risk altındadır. Diğer riskli sektörler ise turizm ve yerleşimdir. Deniz seviyesindeki yükselme sonucu düz alanlar sular altında kalarak kıyı üretim alanları zarar görecektir.


Sıcak hava böcekler ve diğer hastalık taşıyıcıların yayılmasına imkân tanımaktadır. Seller nedeniyle sular altında kalan alanlardaki toplulukların göçe zorlanmaları sonucu bulaşıcı hastalıklar, psikolojik rahatsızlıklar ve diğer hastalıkların riski artacak, sosyal ve ekonomik değişikliklere neden olabilecektir.. Bu değişimler böcekler, su ve diğer etkenler tarafından bulaştırılan hastalıkların çoğalacağını göstermektedir.


Bazı bölgelerde yağış artarken bazı bölgelerde azalacaktır. Yağışta meydana gelecek herhangi bir değişim yüzey nemliliğini, yüzey yansıtma katsayısını (albedo) ve bitki örtüsünü etkileyecektir. Yağış sistemlerindeki değişim, ne kadar suyun tutulabileceğini etkileyecektir. Birçok model sağanakların şiddetini arttıracağını öngörmektedir. Bu da suyun toprakta süzülmesinin azalarak sellerin artacağını göstermektedir.


Su kaynaklarındaki azalma tarım ve çevre üzerindeki etkisinden dolayı da insanlar üzerinde ek etki yapacaktır. Gelişmekte olan ülkelerde bölgesel su kaynakları 21.yy. da büyük tehlike altında kalacaktır. İklim değişimi; kirlilik, artan nüfus ve ekonomiden dolayı meydana gelen etkileri arttıracaktır. En büyük tehlike altındaki bölgeler kurak ve yarı kurak alanlardır. Türkiye'nin kurak ve yarı kurak alanlarındaki, özellikle kentlerdeki su kaynakları sorunlarına yenileri eklenecek; tarımsal ve içme amaçlı su gereksinimi daha da artabilecektir;


Kurak ve yarı kurak alanların genişlemesine ek olarak, yaz kuraklığının süresinde ve şiddetindeki artışlar, çölleşme süreçlerini, tuzlanma ve erozyonu destekleyecektir,


Kentsel ısı adası etkisinin de katkısıyla, özellikle büyük kentlerde, sıcak devredeki gece sıcaklıkları belirgin bir biçimde artacak; bu da, havalandırma ve soğutma amaçlı enerji tüketiminin artmasına neden olabilecektir;


Su varlığındaki değişiklikten ve ısı stresinden kaynaklanan enfeksiyonlar, özellikle büyük kentlerdeki sağlık sorunlarını artırabilir;


Rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları üzerindeki etkiler bölgelere göre farklılık gösterecek olmakla birlikte, rüzgâr esme sayısı ve kuvveti ile güneşlenme süresi ve şiddeti değişebilir;


Deniz akıntılarında, denizel ekosistemlerde(canlı ve cansız çevrenin tamamı) ve balıkçılık alanlarında, sonuçları açısından aynı zamanda önemli sosyoekonomik sorunlar doğurabilecek bazı değişiklikler olabilir; Deniz seviyesi yükselmesine bağlı olarak, Türkiye'nin yoğun yerleşme, turizm ve tarım alanları durumundaki, alçak taşkın-delta ve kıyı ovaları ile haliç tipi kıyıları sular altında kalması sonucu önemli nüfus hareketleri görülebilecektir.


Son yıllarda Türkiye ormanlarında artış kaydeden toplu ağaç kurumaları ve zararlı böcek salgınları vb. afetlerin birincil nedeninin, kuraklık, hava kirliliği ve asit yağmurları olduğuna dair kuvvetli bulgulara rastlanmıştır. Yalnız 1993-94 yılları arasında yaklaşık 2 milyon m3 ağaç serveti böcek yıkımı nedeniyle kesilmiştir. Bunun yanı sıra, belki de 1970’li yıllardan başlayarak Akdeniz Havzası’nda etkili olan normalden daha kurak koşullara bağlı olarak, Ege ve Akdeniz bölgelerinde kitlesel boyutlarda olmasa da gözle görülür ağaç kurumaları gözlenmektedir.


Neler Yapılabilir ?


İklim değişikliği ve bunun olumsuz etkileri ile mücadele kapsamında;gerek hükümetler bazında gerekse uluslararası çeşitli örgütlerce bir takım faaliyetler yürütülmekle birlikte, kişisel olarak yapabileceklerimiz aşağıda sıralanmıştır.


Dünyanın ve ülkemizin böyle bir sorunla karşı karşıya olduğunu kavrayıp sorumluluklarımızın bilincinde olmalıyız.


Enerji dostu ampuller kullanmalı, televizyonlar bekleme konumunda bırakılmamalı, doğru ışıklandırma kullanılmalı,klima yerine vantilatör kullanılmalı,evler ısı kaybına karşı yalıtılmalı eşyalar radyatörleri kapatmayacak şekilde yerleştirilmelidir.


Diş fırçalama, bulaşık yıkama ve traş esnasında musluk açık bırakılmamalı,daha az su tüketen yeni teknoloji klozetler kullanılmalıdır. Klozetlere asılan temizleme maddeleri kullanılmamalı, çamaşır suyu tüketimi en aza indirilmeli, akan tesisatlar onarılmalıdır.


Toplu taşıma araçları tercih edilmeli,kısa mesafelere arabayla gitmek yerine yürümeli,aracın taşıma kapasitesi aşılmamalı,uzun duraklamalarda aracın kontağı kapatılmalıdır.


Bir tüketici olarak plastik ambalajların doğada kaybolma süresinin bin yılı bulabildiği unutulmamalı, uzun ömürlü ürünlere yönelmeli,geri dönüştürülemeyen ambalajlarda satılan ürünler alınmamalı,başta PVC olmak üzere, plastik ambalajlardan kaçınmalı,şişe ve kavanoz gibi cam ürünler tercih edilmeli,plastik poşet ve yiyecek kapları gibi ürünler yeniden kullanılmalı, cam malzemeler organik çöplerle birlikte atılmamalıdır.


Gündelik hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelen bilgisayarların yarattığı kirlilik de azımsanmamalı,elektrik tüketimi daha düşük modeller alınmalı,yazıcıdan kâğıt çıktısı alınması asgariye indirilmeli, bilgisayar ve televizyonlar bekleme konumunda bırakılmamalı,kullanılmayan elektronik malzemeler ve piller atılmamalıdır.


Yapabileceklerimiz arasında belki de en önemlisi, ağaç dikmek ve orman alanları oluşturmaktır. Ormanlar Güneşten gelen kısa dalga boylu radyasyonun büyük kısmını kendisi emdiğinden havanın aşırı ısınmasını engeller.


Yağışın oluşmasına önemli katkı sağlar. En önemli CO2 yutağı ve Oksijen kaynağıdır. Yaprakları ile toprak arasında güçlü bir mikro klima alanı oluşturarak, toprağın kimyasal yapısı ve taban canlılarını, gündüz etkili olan direkt güneş radyasyonu veya aşırı soğumalardan kaynaklanan olumsuz etkilenmeklere karşı korur.


Sonuç


1980’li yıllarda başlayan ve peş peşe gelen sıcak yıllar ve son yıllardaki rekor yüksek sıcaklıklar, küresel ısınmanın beklendiği ve öngörüldüğü biçimde sürdüğünü; küresel ısınmayı önlemek için alınması gereken ulusal, bölgesel ve küresel önlemlerin ve politikaların hiç gecikmeksizin uygulanması gerektiği göstermektedir. Kamudaki yetkililer ve karar organları, insan kaynaklı sera gazı salımlarının oluşturduğu tehlikeler için ivedi ve köklü önlemler almalı ve bu konuda yürütülen uluslararası faaliyetlere etkin bir şekilde katılmalıdır. Alınacak önlemlerin başında, çeşitli insan etkinlikleri sonucu atmosfere salınan sera gazı salımlarının kontrol edilmesi ve fazla zaman yitirmeksizin belirli bir düzeyin altına indirilmesi gelmektedir. İklimdeki değişikliklerin oluşturduğu çevresel bozulmalar ve değişiklikler kısa zamanda giderilemez. Bugün alınması gerekli olan kararların 10-20 yıl sonraya bırakılması, atmosfere kısa bir sürede verilen sera gazı salımlarını gelecekte belirli bir düzeye indirebilmek için daha fazla azaltmak gerekeceğinden, gelecekteki olası politika seçeneklerini sınırlandıracaktır. Sera gazı salımlarını azaltacak önlemlerin geciktirilmesi, ülkeleri ve dünyayı gelecekte iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle mücadelede zayıf bırakacaktır. Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin önlenebilmesinin ancak, “Atmosferdeki sera gazı birikimlerini, insanın iklim sistemi üzerindeki tehlikeli etkilerini önleyecek bir düzeyde durdurmak” la mümkün olabileceği unutulmamalıdır.

Muharrem ERDOĞAN


KAYNAKLAR



  1. http://www.meteoroloji.gov.tr/

  2. http://www.koeri.boun.edu.tr/

  3. http://www.küresel-isinma.org.tr/

  4. http://www.gefad.gazi.edu.tr/

  5. http://www.kuresel.org/

  6. http://www.iklim.cevreorman.gov.tr/

  7. http://www.iklimnet.org/